Brancusi; modern heykel sanatının babası…

 

BRANCUSİ, Modern Heykelin Babası…

Brancusi, modern heykelin babası olarak kabul edilen bir sanatçıdır. Centre Pompidou’da başlayan büyük “Brancusi” retrospektif sergisi, sanatçının 120’den fazla heykelini, fotoğraflarını, çizimlerini ve filmlerini içeriyor. Bu etkinlik, Brancusi’nin yaratıcılığının tüm boyutlarını sergileyerek, modern heykelin mucidi olarak onun sanatsal mirasına dikkat çekiyor. Sanatçının yaşam alanı, yaratma yeri ve düşünme alanı olan atölyesi, Brancusi tarafından devlete bırakılmış ve 1957’de onun mirası olarak Centre Pompidou koleksiyonunun önemli bir parçası haline gelmiştir ve sanatçının son retrospektif sergisi de 1995 yılında yine burada Centre Pompidou’da gerçekleşmişti. 

Brancusi’nin atölyesi, önümüzdeki yıl başlayacak olan Centre Pompidou’nun restorasyon çalışmaları sırasında taşınmak zorunda kalacaktır. Bu nedenle, içeriği sanatçının önemli uluslararası koleksiyonlarından gelen diğer başyapıtlarla karşılaştırılacak şekilde büyük bir retrospektif sergi olarak hazırlanmış. Brancusi’nin alçı, taş ve bronzdan yapılmış orijinal eserlerinden oluşan daha kapsamlı bu sergi; Tate Modern, MoMA, Guggenheim, Philadelphia Sanat Müzesi, Chicago Sanat Enstitüsü, Dallas Sanat Müzesi, Romanya Ulusal Sanat Müzesi ve Craiova Sanat Müzesi gibi birçok müzeden ve özel koleksiyonlardan ödünç alınarak oluşturulmuştur. Küratör Ariane Coulondre tarafından düzenlenen bu sergide, Brancusi’nin Paris’teki 15. bölgedeki Impasse Ronsin’deki atölyesi sergi alanında yeniden kurulmuş; yıllar boyunca arkadaşları, ziyaretçiler ve sanatçılar tarafından sıkça ziyaret edilen bu mekanı ruhuyla birlikte sanatseverlere hissettirmeye çalışıyor. Sergi, Brancusi’nin yaratıcılığını;  Auguste Rodin, Paul Gauguin, Romanya halk mimarisi, Afrika sanatı, Kiklad sanatı ve Asya sanatında bulduğunu bize hissettiriyor. Atölyenin bir kısmının yeniden oluşturulması, atölyedeki malzemeleri ve araçları görmemizi de sağladığı gibi, sanatçının doğrudan kesme, parça estetiği ve formun sublimasyonu gibi tekniklerini de görebiliyoruz. Sergi, Constantin Brancusi’nin yaşam boyu biriktirdiği içinde basın haberleri, mektuplar, plaklar, faturalar olan zengin bir belgesel koleksiyonunu da sunuyor. Bu koleksiyon, sanatçının Marcel Duchamp, Fernand Léger ve Amedeo Modigliani gibi birçok avangard sanatçıyla olan arkadaşlıklarını anlamamıza da yardımcı oluyor. Tematik bir şekilde gezdiğimiz bu sergi, modern heykelin sorunlarına ışık tutuyor.

Sergideki eserler, formun belirsizliği ve cinsiyetin ifadesi gibi modern heykelin temel meselelerini ele alıyor. Örneğin, Brancusi’nin Prenses X adlı eseri, idealize edilmiş bir kadın figürü olarak sunulmuş olmasına rağmen, daha çok erkeklik organını andıran şekliyle dikkat çekiyor. Bu yüzden, bu eser ilk defa sergilendiğinde, serginin açılışına gelecek olan bakanı şaşırtmaması adına, polisler tarafından sergiden kaldırıldığı şeklinde bir anektodu da hatırlatmak isterim. 

Brancusi’nin atölyede her şeyi kendi eliyle yaptığı; büyük şömine, ahşap tabureler ve hem mobilya hem de kaide olarak kullanılan alçı masalar görülüyor. Sergilenen fotoğraflarda sanatçıyı;  iş başında, taşı yontarken, keserken veya şekillendirirken görüyoruz. Kısaca, bu atölye Brancusi’nin yaratıcılık sürecini anlamamız için sergilenmektedir.

Kadın ve erkek figürleri üzerine düşüncelerini şekillendiren Brancusi, şekilleri basitleştirir ve detayları ortadan kaldırır. “Aynada Kendine Bakan Kadın”dan ilham alarak, 1909’dan itibaren kadın gövdesi üzerine yoğunlaşmaya başlar. Bu çalışmalarında, kadının ideal imajı ile erkeklik organı arasındaki belirsizliği keşfeder ve bu ikilem Prenses X gibi eserlerde ortaya çıkar. Eser, cinsiyetlerin simgesel düzenini bozan ve aynı anda hem eril hem dişil özellikleri birleştiren bir yansıma olarak sergilenmektedir. Bu sergide, portrelerin de Brancusi’nin sanatında önemli bir yer tuttuğunu görebiliyoruz. Başlangıçta model kullanarak çalışan sanatçı, daha sonra figürleri hafızasından yaratmayı tercih etmiştir. Bu süreçte her portre, arkadaşlarının veya tanıdıklarının isimleriyle anılır, ancak eserler birbirlerine benzese de kimseye tam olarak benzemediğini görüyoruz ki, Brancusi’nin figürleri belirli bir kişiye atfetme biçiminde kendine has bir yaklaşımdır.

Sergide ayrıca Brancusi’nin hayvan temalarına da yer verilmiş. Özellikle 1930 ve 1940’lı yıllarda hayvan figürleri, hem sembolik bir şekilde gösterilmiş hem de hareketlerinin aktarılması amaçlanmıştır. Hem uçan, hem de suda yaşayan hayvan figürlerini içerir eserlerinde; horozlar, kuğular ve kuşlar gibi uçan hayvanlar ile balıklar, foklar ve kaplumbağalar gibi su hayvanları öne çıkar. Brancusi bu eserlerle, formun basitleştirilmesi aracılığıyla hayvanların sembolik anlatımlarını ve hareketlerini yakalamayı amaçlar. Bu eserler, sanatçının doğa ve yaşamla olan sıkı bağını vurgularken, aynı zamanda onun sanatında sürekli bir yenilik arayışı içinde olduğunu da gösterir. 

Brancusi’nin dünyayla ve gökyüzüyle olan bağını temsil eden anıtsal eserleri de sergide yer alıyor. 1926’da başlayan ve Romanya’nın Târgu Jiu kentinde gerçekleştirilen “Sınırsız Sütun” projesi gibi eserler, sanatçının mekanla kurduğu ilişkileri ve sanatını çevresel faktörlerle bütünleştirme çabalarını de göstermektedir. Bu tür eserler, Brancusi’nin sanatsal ifadesinin ve teknik yeniliklerinin yanı sıra felsefi derinliğini de ortaya koyar.

Brancusi’nin sanatsal ifadesinin başka bir önemli yönü, kullandığı malzemelerin dokusal ve görsel özellikleriyle oynamasıdır. Sergide, parlak yüzeyler ile ham veya kabaca kesilmiş parçalar arasında oluşturduğu kontrast dikkat çeker. Bu tezat, özellikle “Körler İçin Heykel” adlı eseriyle vurgulanmıştır. Brancusi, eserlerini özel olarak dizayn edilmiş kaideler üzerine yerleştirerek, heykelin geleneksel statüsünü ve çevresinden ayırmak için kullanılan kaideleri sorgular. Bu bağlamda, bazı kaideleri bağımsız birer sanat eseri olarak sunmuş ve böylece eserlerinin algılanış şeklini değiştirmiştir.

Yansıma ve hareket de Brancusi’nin eserlerinde sıkça rastlanan temalardandır. Sanatçı, bronz gibi materyalleri uzun süre cilalayarak ayna gibi parlak yüzeyler elde etmiş ve bu yüzeyler aracılığıyla eserin kendisini aşmasını sağlamıştır. Bu yansıtıcı yüzeyler, eseri izleyen kişinin görüntüsünü emer, yansıtır ve bozar, böylece eserin sürekli değişen ve hareket eden bir form olmasını sağlar. Brancusi’nin  bilyalı rulmanlar üzerine yerleştirerek oluşturduğu dönen heykeller gibi bazı eserleri, sanatın dinamik ve interaktif yönünü ortaya koymaktadır.

Serginin bir diğer dikkat çekici yönü ise, Brancusi’nin kapsamlı arşiv koleksiyonudur. Bu koleksiyon; sanatçının yaşamını, dostluklarını, zevklerini anlamak ve onu çağdaşı sanatçılar ve düşünürler üzerindeki etkisini kavramak için önemli bir kaynak sağlamaktadır. Kandinsky Kütüphanesi’nde, sanatçının on binden fazla mektup, kitap, disk ve diğer belgelerle birlikte sanatseverlere zengin bir arşiv sunmaktadır.

Brancusi’nin sergisi, modern heykelin babası olarak anılan bu büyük sanatçının yaratıcılığını ve güzellik arayışını gözler önüne sermek için kurgulanmıştır. Brancusi’nin kendine özgü ifade şekli ve sanatıyla oynaması, ziyaretçilere sanatın sadece görsel bir deneyim olmadığını, aynı zamanda dokunsal ve interaktif bir süreç olduğunu hatırlatıyor. Sergideki her eser, Brancusi’nin sanatsal mirasının çeşitliliğini ve derinliğini vurgulayarak, izleyicilere zengin bir sanatsal deneyim sunmaktadır.

Brancusi’nin sanatında görülen bu interaktif ve dokunsal nitelikler, onun “heykellerime saygı göstermek yerine, onları sevin ve onlarla oynayın” şeklindeki sözüyle de örtüşmektedir. Bu yaklaşım, sanatın sadece seyredilecek bir nesne olmaktan çıkıp, izleyici ile etkileşime giren bir varlık haline geldiğinin de altını çizer. Sergideki parlak yüzeyler ile ham veya kabaca kesilmiş parçalar arasındaki kontrast, bu etkileşimi daha da güçlendirir.

Brancusi’nin anıtsal eserleri, özellikle “Sınırsız Sütun” gibi projeler, onun mekânla olan ilişkisini ve sanatının evrensel boyutlarını sergiler. Bu tür eserler, Brancusi’nin sanatını sadece bir stüdyo içindeki çalışmalardan çok daha geniş bir çerçevede ele alınmasını sağlar ve onun düşüncelerinin, doğduğu ülke Romanya’da somut bir şekilde yer almasını mümkün kılar.

Brancusi’nin bu retrospektifi, modern heykelin babası olarak anılan bu büyük sanatçının yaratıcılığını ve güzellik arayışını gözler önüne seren bir sergi olarak, sanatseverlere zengin ve derin bir deneyim sunuyor. Bu sergi, Brancusi’nin eserlerinin yalnızca estetik değil, aynı zamanda felsefi ve interaktif boyutlarını keşfetmek için güzel bir fırsat sağlıyor. Her bir eser, sanatçının sanat üzerine düşüncelerini, yenilikçi yaklaşımlarını ve estetik değerlerini yansıtırken, izleyicilere de bu sürecin bir parçası olma imkanı veriyor.

Brancusi retrospektifinde sunulan sanat eserleri ve etkinlikler, izleyicilere sadece sanatçının eserlerini görsel olarak deneyimleme fırsatı sunmakla kalmaz, aynı zamanda onların sanatsal süreç ve yaratıcı felsefe hakkında daha derin bir anlayış kazanmalarını sağlar. Sergi, Brancusi’nin sanatını bir bütün olarak ele alırken, onun tekniği, malzeme kullanımı ve tematik keşifleri üzerine yoğunlaşır.

Teknik Yenilikler ve Malzeme Kullanımı:

Brancusi, malzeme seçiminde ve işlemede gösterdiği ustalıkla tanınır. Alçı, mermer, bronz, ve ahşap gibi çeşitli malzemeleri kullanarak, her bir malzemenin özgün özelliklerini eserlerinin temel bir parçası haline getirir. Sergide, bu malzemelerin nasıl şekillendirildiğine, yüzeylerinin nasıl işlendiğine dair örnekler ziyaretçilere sunulur. Bu, Brancusi’nin eserlerinin dokunsal ve görsel zenginliğini anlamak için kritik bir bileşendir.

Tematik Keşifler:

Brancusi’nin eserleri, biçim, mekân ve varoluş üzerine süregelen bir sorgulamayı temsil eder. Sergi, sanatçının bu temalara olan yaklaşımını çeşitli açılardan ele alır. Özellikle, insan figürü, hayvan tasvirleri ve soyut formlar üzerine yoğunlaşan eserleri, Brancusi’nin temsil ve soyutlama arasındaki çizgiyi nasıl bulanıklaştırdığını gösterir. Bu eserlerdeki soyutlama, onun modernist estetik anlayışının ve evrensel form arayışının bir göstergesidir.

Felsefi Yaklaşım:

Brancusi’nin sanat felsefesi, gözlemciyi eserin bir parçası haline getirme arzusu üzerine kuruludur. Sergi, bu felsefenin sanatçının kaideleri, yüzey işlemeleri ve kompozisyonları üzerindeki etkilerini inceler. Brancusi’nin eserleri, izleyicilerin onlarla etkileşime geçmesini ve sanat üzerine kendi düşüncelerini oluşturmasını teşvik eder.

Etkileşim ve Erişim:

Sergi, ziyaretçilerin Brancusi’nin eserleriyle etkileşime geçmelerine olanak tanıyan interaktif unsurlar içerir. Örneğin, bazı eserlerin yanında yer alan dijital ekranlar, eserlerin yaratılış süreci ve sanatçının teknikleri hakkında bilgi verir. Bu, izleyicilere eserlerin arkasındaki sanatsal kararları ve yaratıcı süreçleri daha iyi anlama fırsatı sunar.

Kültürel Etki:

Brancusi’nin sanatının kültürel etkisi, sergide ayrı bir bölüm olarak ele alınır. Sanatçının, Avrupa ve Amerika’daki modern sanat hareketleri üzerindeki etkisi, onun eserlerinin ve sanatsal yaklaşımının geniş bir perspektifte değerlendirilmesini sağlar. Bu bölümde, Brancusi’nin çağdaşlarıyla olan ilişkileri ve onun sanatının nasıl algılandığı üzerine odaklanılır.

Sonuç olarak, Brancusi retrospektifi, modern heykel sanatının babası olarak kabul edilen bu büyük sanatçının eserlerini kapsamlı bir şekilde sunarak, sanatseverlere hem estetik hem de entelektüel bir ziyafet sunar. Sergi, sanatın sadece bir görsel deneyim olmadığını, aynı zamanda sürekli bir keşif ve etkileşim süreci olduğunu hatırlatır. Bu, ziyaretçilere Brancusi’nin sanatsal mirasını ve onun sanata olan tutkusunu daha derinlemesine anlama fırsatı verir.

 

Özetlersek;

Constantin Brancusi, Rumen bir ressam ve heykeltraş olarak sanat dünyasında önemli bir yere sahiptir. Fakir bir  ailesinden gelmesine rağmen, sanata olan tutkusu ve yeteneği onu Romanya’nın taşra kentlerinden Avrupa’nın sanat başkenti Paris’e kadar getirmiştir. Brancusi’nin sanat eğitimi, yerel sanat okulundan başlamış, Bükreş Güzel Sanatlar Okulu ve Paris’teki École des Beaux-Arts’da devam etmiştir. Özellikle Antonin Mercié ile çalışması ve kısa süreliğine Auguste Rodin’in yanında asistanlık yapması, onun sanat anlayışını şekillendirmesinde önemli rol oynamıştır.

Rodin ile çalışmayı sadece iki ay sürdürmüş ve ardından ayrılmış olması, Brancusi’de  bağımsız bir sanat anlayışı geliştirme isteği olduğunu gösterir. Bu olay, onun ünlü sözü “Büyük ağaçların altında hiçbir şey büyüyemez” ile özdeşleşmiştir. Brancusi, Rodin’den ayrıldıktan sonra kendi modern tarzını geliştirmeye odaklandı ve bu süreçte minimalist ve soyut heykeller oluşturarak kendine özgü bir üslup yarattı. Bu eserler, onun dünya çapında tanınmasını sağladı ve modern heykel sanatının öncülerinden biri olarak kabul edilmesine yol açtı.

 

Centre Pompidou’daki bu sergi 1 Temmuza kadar sürecek.

 

 

 

 

 

0 cevaplar

Cevapla

Want to join the discussion?
Feel free to contribute!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir