Sürrealizm ölmedi…
Empresyonizminin 150 yılını kutladığımız 2024 te aynı zamanda sürrealizmin kuruluşunun 100.cü yılını kutluyoruz. Franszız ve Belçikalı sanatçılar tararfından Dadaizm üzerine inşaa edilen bu akımı Belçıka çok sahiplenir. Nitekim Belçika Fransadan önce 100.yıl sergisini Brüksel’de açmış bile.. Sergi ile ilgili bilgileri aktardıktan sonra sürrealizm nedenölmedi ve ölmeyecek onu açmaya çalışayım. Sergi Brüksel Bozar’da 21 Şubat 16 Haziran 2024 tarihleri arasında gezilebilecek;
Bu sergi, Jane Graverol ve Rachel Baes gibi sürrealist sanatta önemli kadın yeteneklere odaklanıyor. Bu sanatçılar, tarihsel olarak erkeklerin hakim olduğu bir alanda cinsiyet engellerini aşmışlar. Onların eserlerini keşfetmek, sanat tarihini daha iyi anlamak için önemli bir bakış açısı sunuyor.
Bu sergi, 1924’te bazı broşürlerle başlayan Belçika sürrealizminin tarihini de daha iyi anlamamız için iyi bir fırsat. René Magritte ve Paul Nougé gibi sanatçılar öne çıkarılmışr, bu da Belçika’nın neden sıklıkla sürrealist bir ülke olarak görüldüğünü daha iyi anlamanızı sağlıyor.
Bozar müzesi de ana serginin yanı sıra Orsay Müzesindeki ‘1874 Empresyonizmi yeniden icad etmek’ sergisinde olduğu gibi, artırılmış gerçeklik yoluyla sergiyi daha yüksek seviyede hissedip yaşamamızı istiyor.
Brüksel Güzel Sanatlar Merkezi’nin, Bozar olarak da bilinen, güzel art deco cephesine yapıştırılmış bir etikette “Bu bir sergi değildir” yazıyor. Bu, Belçikalı sanatçı René Magritte’in ikonik 1929 tarihli tablosunda yer alan “Bu bir pipo değildir” (“Ceci n’est pas une pipe”) ifadesine yapılan bir gönderme olup, gerçekçi bir pipo tasviri içermektedir.
Magritte, kuşkusuz Belçika sürrealizminin afiş yüzüdür çünkü Bozar’dan sadece birkaç dakika yukarıda, onun eserlerine adanmış bir müze bulunmaktadır. Ancak, Güzel Sanatlar Merkezi’nde düzenlenen bu kapsamlı sergi, sürrealizmin 100. yıldönümü için sahnelenmiş olup, uluslararası edebi, felsefi ve sanatsal hareketin çeşitliliğini ve genişliğini gözler önüne sererken, Belçika’nın sürrealizmdeki yerine odaklanıyor.
Sürrealizm bir zihin tutumudur. Magritte’in meşhur pipo tablosu – asıl adı Görüntülerin İhaneti olan – ile görsel temsili oyunbaz bir şekilde sorgulayan ve zeki metinleriyle, irrasyoneli değerlendiren ve dayatılan normlara serbestçe meydan okuyan sürrealist anlayışı gözler önüne seriyor. Belçika’da özellikle, sürrealistler uzun zamandır mizahı, bir alt kültür stratejisi olarak kullanmaktadır. Bu, serginin başlığı “Histoire de ne pas rire”da (gülmeden bir hikaye) yansıtılmıştır. Bu ifade, Brüksel sürrealistlerinin beyni olan ve sergi boyunca eserlere ortak bir tema katan Belçikalı şair Paul Nougé’nin aynı adlı kitabından alınmıştır.
Nougé’nin çabalarının başlangıcı, 1924 yılına, Fransız yazar André Breton’un Sürrealizm Manifestosu’nu yayımladığı yıla kadar izlenebilir – bu olay, avangart sürrealist hareketin resmi doğuşunu işaret eder. Temellerin bir sanat eseri değil, bir metinle atılması anlamlıdır. Sürrealizm, sadece estetik bir yaklaşım, bir stil veya görsel bir türden çok daha fazlasıdır. Hareketin temelinde, fikirler, kavramlar ve teoriler yatar
Salvador Dali La persistance de la mémoire 1931
Rene Magrtitte Aşıklar ve Bu bir Pipo değildir.
Toen ve Miro
1924 de ilk manifestosu yayınlanan 1935 yılında savaş öncesi dağılan hareketin kendisini tasfiye etmesi 1969 da olur. 1965 de Papa lakabıyla andıkları Andre Breton’un ölmesi ardından üç yıl sonra Marcel Duchamp’ın ölmesi bu kararın alınmasını anlaşılır kılmaktadır. Ama bu tasfiye sürrealizmi yok etmedi. Bugün hala sürrealist etkileri sanatın tüm alanlarında görüyoruz. Edebiyatta, sinemada, resim ve fotoğrafta gerçek üstü öğeler sürekli karşımıza çıkıyor. Gelin biraz sürrealizm içinde dolaşalım.
Sürrealizm, ya da gerçeküstücülük, 20. yüzyılın başlarında, özellikle Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasındaki dönemde Avrupa’da ortaya çıkan ve gelişen bir edebiyat ve sanat akımıdır. Akılcılığa karşı çıkan bu akım, karşı-sanat anlayışını benimseyerek, şuur akışı, rastlantıya bağlı ruh halleri, düzensiz hayaller ve rüyaların sanata yansıtılmasını hedeflemiştir.
1924 yılında Andre Breton tarafından yazılan “Sürrealizm Manifestosu”, gerçeküstücülüğün temellerini bilinç ve bilinç dışının birleşimi olarak tanımlar. Sürrealizm, gerçeğin insan zihnindeki yansıması olarak değerlendirilir ve Sigmund Freud’un psikanalitik teorilerinden etkilenmiştir. Bu akımda bilinçdışı, düş gücünün temel kaynağı olarak görülür ve marifet, bu bilinçdışı dünyasına girebilme yeteneği olarak değerlendirilir.
Andre Breton, Louis Aragon ve Benjamen Peret gibi sanatçılar, otomatik yazı teknikleri üzerinde deneyler yapmış ve “gerçeküstü dünyanın düşsel, cinsel, sapkın imgelerini” geliştirmişlerdir. Gerçeküstücülük, insanın kendi kendini analiz etmesinde sanatın yol gösterici olduğunu savunur ve bu akımın etkisi resim, sinema, tiyatro gibi çeşitli sanat dallarını etkilemiştir.
Gerçeküstü sanatta kullanılan teknikler arasında otomatizm, kendiliğinden çizim ve yazım, kaligramlar, dekalkomani, grataj ve istemsiz heykelcilik yer alır. Bu teknikler, özgür hayal gücünü teşvik etmeyi ve bilincin etkisini azaltmayı hedefler. Özellikle bilinçdışı üretim, gerçeküstücülüğün merkezindedir. Max Ernst, Joan Miro, Salvador Dali ve diğer sanatçılar bu teknikleri kullanarak sanatın sınırlarını genişletmişlerdir.
Sürrealizm, geleneksel sanat anlayışının sınırlarını zorlayarak, rastlantısallık ve rüya analizi gibi teknikleri kullanmıştır.Edebiyatta, akımın etkisi, dilin ve anlatımın sınırlarını zorlayan, akıl dışı ve absürd ögeler içeren eserlerle kendini göstermiştir.
Sürrealizm, 20. yüzyıl boyunca sanat ve edebiyatta derin etkiler bırakmış ve günümüzde de sürrealist fikirler popüler kültürde sıkça görülmektedir. Bu hareket, tarih boyunca, insan hayal gücünün sınırlarını zorlamış ve bizi gerçeklikle hayal gücünün arasında kalmaktan çıkıp bunları birleştirmeye yönlendirmiştir. Sürrealizm bizi yeni ve beklenmedik düşünce biçimlerine yönlendirmeye çalışan bir sanat akımı olarak kendini göstermiştir ve göstermeye devam etmektedir.
Sürrealist yaklaşım sanat alanından çıkıp markalaşmayı da etkilemiş Gonca Gül Özer 2021 yazdığı Sürrealizm ve Markalaşma adlı kitabında aşağıdaki konular ele alınmıştır.
Sosyal, politik ve kültürel anlamda çok geniş etkilere sahip olan sürrealizm felsefesi, moda endüstrisi üzerinde de etkilerini göstermektedir. Sürreal ideolojinin modayla olan etkileşimi, sanatsal boyutta algıda farklılık yaratırken ilerleyen süreçlerde ticari tasarım stillerinin oluşmasının önde gelen yapı taşlarından birini meydana getirmiştir. Sürrealist sanatçılar ile moda tasarımcıları arasındaki iş birlikleriyle başlayan bu etkileşim, günümüz çağdaş modacılarının modaya olan bakış açısını da değiştirerek moda alanında yeni ifade şekillerinin yolunu açar. Sanatsal kimliği yeniden şekillenen tasarımcının özgürleşmesiyle, markalaşma süreci ivme kazanır. Daha özgür ve daha yaratıcı tasarımların ortaya çıkışı, modanın yorumlanışı ve algılanışını da değiştirir. Sürrealist düşünce sistemi, zihinde ayırıcı algılamalar oluşturmasıyla, bireysel ve kurumsal markaları günümüz ticaret ortamında daha tercih edilir kılarak etkin bir markalaşma stratejisi yaratma sürecinde önemli bir konum elde etmiştir.
Sonuçta sürrealizm ölmedi ve kısa bir sürede ölmesi de beklenmiyor. Yaşasın bilinç ve bilinç altının kardeşliği…