Karalama mı yoksa bir başyapıt mı?
Karalama mı yoksa bir başyapıt mı?
Mehmet Ömür
Fransız Akademisinin Roma’daki şubesi Villa Medicis, Pompidou Çağdaş Sanat merkezi ve Paris Güzel sanatlar Akademisi birlikte çok güzel bir sergiye imza attılar. 8 Şubattan 30 Nisana kadar sürecek. ‘Karalama, Leonardo da Vinci’den Cy Twombly’ye’ adlı sergi rönesansdan günümüze sanatın çok fazla görmediğimiz bir yönünü göstermeye çalışıyor. Az görülen 150 eserle ünlülerin karalama veya müsveddelerini görüyor, asıl esere nasıl hazırlandıklarını anlıyoruz. Bazen duvarda, bazen tuvalin arkasında, bazen de çizim defterinde.
Sergiye ilginç bir fotoğrafla başlıyoruz. Giacometti atyölyesinin duvarındaki bir grafitiyi çerçeveleme çabasında.
Bu sergide sanki sanatın arka bahçesinde dolaşıyoruz.
Sanat asırlarca asillerin, hanedanların tekelinde olduğundan bu sergide gördüğümüz ünlülerin karalamaları hep gizli saklı kalmış, gözlerden uzak tutulmaya özen gösterilmiştir. Bazen sanatçı eserini hazırlamak için müsveddesini tutarken bazen de canı sıkıldığından veya eğlenmek için bir şeyler karalama arzusunda olmuş olabilir. Örneğin Leonardo da Vinci, bilimsel el yazmalarının kenar boşluklarını canı sıkıldığında kafa karalamalarıyla doldurmuştur.
Sergide bir yanda 16-17 yüzyıl ünlü sanatçılarının karalamaları ile diğer yanda günümüz sanatçılarının karalamalarının yanyan görülüyor olması bizde sanat dünyasında bu konuda pek bir şeyin değişmediğini düşündürüyor.
12.-13. yüzyıldan kalma ciddi bir Latince dini el yazmasının kenarına karalanmış çocuksu bir adam ve 16. yüzyıldan kalma bir belediye kayıt defterine çizilen I. François karikatürü çarpıcı biçimde birbirlerine benziyorlar.
Binanın ikinci katında serginin geri kalanını geziyoruz. Modern ve çağdaş sanatçıların çeşitli “karalama” biçimlerinden ilham alarak bu müsvetteleri bir sanat eserine dönüştürdüklerini görebiliyoruz. Bu ilhamların başında ise çocukların çizdikleri naif çizimler geliyor
Psikiyatri hastanelerindeki hastaların yaptıkları çizimler de çocuk karalamalarına benzer bir işlev görmüş. Sergide ayrıca ünlü fransız hümanist fotoğrafçı Brassaï’nin ve Helen Levitt’in fotoğrafladıkları daha sonraları grafiti olarak adlandırılacak duvar yazıları da görülebiliyor.
Jean-Michel Basquiat, Jean Dubuffet veya Per Kirkeby gibi sanatçıların da bir tür arkaik masumiyetle neşe dolu garip hatllı çizgiler çiziktiriyorlar. Matisse’in gözü kapalı çizimleri, William Anastasi’nin eli cebinde yaptığı çizimler de aklımızı karıştırmaya yetiyor.
Sonuçta bu sergi, sanatseverlere farklı bir bakış açısı sunuyor ve sanatın oluşum sürecindeki önemini vurguluyor. Sergide yer alan eserler, sanatçıların zihinlerinde oluşan fikirleri kağıda dökme sürecini gözler önüne seriyor. Sanatçıların çizimleri, farklı materyallerle yapılmış olsalar da hepsi birbirinden etkileyici ve ilham verici. Sergide yer alan karalamalar, sanatın oluşum sürecini anlamak isteyenler için oldukça değerli bir kaynak niteliği taşıyor. Sergide yer alan eserler arasında, ünlü ressamların, heykeltıraşların, mimarların ve tasarımcıların karalamaları var. Bu eserler, sanatseverlere, bu sanatçıların zihin dünyalarına bir pencere açıyor. Sergi, sanatseverlere sanatın oluşum sürecini anlatırken aynı zamanda, sanatın bir serüven olduğunu da vurguluyor. Sanatçıların, sanatın evrimini yaratıcılıklarıyla yönlendirdikleri göz önüne alındığında, bu sergi, sanatın doğası hakkında da fikir veriyor. Sanatseverler, bu sergi sayesinde sanatın evrimini daha derinden kavrıyorlar.İtalyan ve Fransız sanatçıların farkında olmadan en bastırılmış sırlarını açığa vurduğu bu özgür ve karalama egzersizlerini gözlemlerken, Michelangelo ve Raphael’den Jean-Michel Basquiat ve Jean Dubuffet’ye kadar zamanlarının en büyük dahilerinin gerçek kişiliğini keşfetmeye başlıyoruz. Kronolojik tasnifler ve geleneksel kategorilerle hiçbir ilgisi olmayan sergi, karalamayı hikâyenin merkezine yerleştirmeyi tercih etmiş.
Bu sergi sanat hareketleri ve dönemlerini dikkate almadan, özgürce, en büyük ustaların bir birinden ilginç eskizlerinin heyecan verici bir buluşması olarak kabul edilebilir.Küratörlerden birincisi Francesca Alberti, Roma’daki Fransız akademisinde sanat tarihi bölüm başkanı, diğeri ise Columbia Universitesi sanat tarihi profesörü Diane Bodart.Gezdikten sonra tuhaf ve hoş duygularla ayrıldığımız Seine nehrinin kenarındaki Güzel Sanatlar Akademisinin binası da hayranlık uyandıracak nitelikte. Bu sergiyi şiddetle öneriyoruz. Bu sergiyi gezdikten sonra okulun içine girip hem okulu gezebiliyorsun hem de öğrengilerin ve hocalarının iki farklı seregisini de görme imkanına sahip oluyorsunuz. Eğer şansınız varsa bonus olarak okulun avlusunda performans sanatını da yaşayabilirsiniz.
Adres; 13 quai Malaquais, 75006 Paris