Arles; Yine, Yeni, Yeniden
ARLES; YİNE, YENİ, YENİDEN
ARLES BULUŞMALARI MUTLAK VAROLUŞ İHTİYACIMIZI YANSITIYOR
Mehmet Ömür
Arles Fotoğraf festivalinde çektiğim bir kaç fotoğraf ile oluşturduğum sunuma şu link üzerinden ulaşabilirsiniz.
https://www.facebook.com/585068569/posts/pfbid04Tpnc3eJDHoikzxVUbvvYZE8ztrPjKHU6NDG7J5M5jEK3KXwc9Y6jBqY2sS7eWnJl/?d=n
Arles fotoğraf buluşmaları her fotoğraf severin yaşamında en az bir kez gidip görmesi gereken büyük bir fotoğraf festivali. Ama öyle bir iki günde gidip döneceği tarzda bir festival değil bu. Fotoğrafçının en azından bir hafta kalarak gerçek anlamda fotoğrafı sanatını, Arles ve Provence bölgesini yaşayarak deneyimlenmesi gereken dünyanın en büyük fotoğraf festivali. 24 saat fotoğrafı yaşadığınız bu ortamda yer gök fotoğraf ve fotoğrafa dair aklınıza ne geliyorsa!
Bu benim 5. ci gelişim, daha önceki Arles fotoğraf festivali deneyimlerimi yine bu sayfalarda paylaşmıştım. Bu yıl basın akreditasyonum gelince 2 yıllık pandemi sonrası festivali ne halde bulacağımın merakı ile açılış haftasında yerimi aldım. Ne yazık ki Arles şehri içindeki oteller bir yıl öncesinden dolu olduğundan ancak 10 km ötedeki sevimli bir köyde doğanın içindeki bir otelin son odasını alabildim. Bu da Arles içindeki her akşam gece yarısı hatta sabah saatlerine kadar devam eden fotoğraf etkinliklerine katılmamı zorlaştırdı.
Festival eski zenginliği ve hareketliliği ile aynen devam ediyor. Fotoğrafçı Lucien Clergue tarafından kurulan festivalin bu yıl 53.cüsü yapılıyor. Geçen yıl pandemiye rağmen 110 bin kişinin geldiği normalde 50 bin kişinin yaşadığı Arles’daki bu festivale bu yıl daha çok katılımcı bekleniyor. Etkinlikler yıldan yıla çevredeki köylere de yayılıyor ve Grand Arles Express adını alıyor. Avignon, Aix en Provence ve Marsilya’ya kadar uzandığı oluyor. Bu Fotoğraf şenliğinde yön veren slogan “Görünen ve görünmeyen”. Festivalin yeni başkanı Christoph Wiesner kadın fotoğrafçıları ve yeni fotoğrafçıları öne çıkarmayı yeğlemiş. Burada sanat ortamlarında son yıllardır hep gündeme gelen “Sanat ortamında kadın sanatçıların ne kadar az temsil edildiği” konusu yönlendirici olmuş. LGBTve Q konusu da oldukça ön planda yer alıyor Arles festivali bünyesinde.
Festivalde şehirdeki onlarca sergi yapan galerinin dışında önemli büyük tarihi binaların içinde 40 dan fazla resmi sergi alanı var. Günlük veya haftalık “pass” kartlar alarak istediğiniz kadar gezebiliyorsunuz. Festival temmuz, ağustos ve eylül ayları boyunca devam ediyor. Fotoğraf festivali dediğime bakmayın bu üç ay boyunca Arles’da fotoğrafçıların dışında önemli veya daha az önemli çok sayıda şair, yazar ve görsel sanatçıya rastlayabilirsiniz. Onlarla iletişim kurmakta oldukça kolay. Merhaba demeniz yeterli oluyor. Festivalin asıl adı da Arles karşılaşmaları. Ben de bundan 5 yıl önce küçük bir sokakta Joel Meyerowitz ile karşılaşmış bir süre sohbet etmiştim. Sokakta karşılaşmadıklarınızı da akşam milattan bir yüzyıl önce inşaa edilmiş Arles amfi tiyatrosunda dinleyip eserlerini ekranda izleyebiliyorsunuz. Bugüne kadar kimler konuk olmadı ki Nan Geldin, Sabine Weiss, Willy Ronis, Robert Doisneau, André Kertész, Lee Friedlander, Martin Parr bunlardan bazıları.
Kadın sanatçılar denilince “Avangard feministler” Makina Atölyesinde sergileniyor. 1970 – 1980 arası kadın sanatçıların kadının sosyal ve özel yaşamdaki yerini irdeleyen 72 kadın sanatçının eserleri var bu sergide. Bu eserler Avusturya şirketi Verbund’un özel koleksiyonundan gelmiş
2 Kadın fotoğrafçı ön plana çıkarılmış. Babette Mangolte ve Manhattan’ın şaman sanatçısı Bettina Grossman. Çok önemli savaş fotoğrafçısını Lee Miller’in manken ve fotoğrafçı yönlerini gösteren kişisel sergisi Van Gogh merkezinde. Arkasında 60 bin negatif bırakan, Paris’e ilk giren savaş fotoğrafçıları arasında yer alan ve Hitlerin banyosundaki kendisini yıkanırken çektiği efsane fotoğrafı ile tanınan Lee Miller fotoğraf dünyasının renkli simalarından. Başka bir önemli kadın savaş fotoğrafçısının da geniş bir kişisel sergisi vardı. Susan Meiselas Arles elleriyle çalışan kadın serilerinin video enstalasyonları ile Arles’a gelmiş. Nikaragua’da 1979 da çektiği el bombası atan Sandinist gerilla fotoğrafı yoktu sergide.
Kadın fotoğrafçılardan Cindy Sherman, Martha Wilson ve Orlan ise kitaplarıyla süslüyorlardı Arles kitapçılarını.
Fotoğraf Kitap Fuarı;
Arles fotoğraf kitapları fuarı ise ayrı bir alemdi. Arles’daki kitapçıların hepsi ağırlıklı olarak fotoğraf kitapları satıyorlar ama kitap fuarı ayrı bir konsept dünyanın her noktasından gelen yayınevleri binlerce fotoğraf kitabının Festivalin kendilerine gösterdiği 4 önemli alanda sergiliyorlardı. Bu konuyu biraz daha açmak istiyorum. France PhotoBook adlı kuruluş organizasyonu üstlenmiş. başlıca noktaları Capitol ve Saint-Charles koleji. Maalesef tüm festival boyunca durmayacak sadece açılış haftasında açık. Fransa’dan 26 yayınevi, dünyadan da onlarca yayın evinin katıldığı bir etkinlik bu fuar. Fuarın başkanı 10-15 sene öncesine göre kitap satın alan meraklıların sayısının artmadığını ama üretimin arttığını söylüyor. Litvanya fotoğraf derneğinin de çok sayıda kitapla temsil edildiği bu fuarda ülkemizde üretilmiş kitap, yayınevi ve dernek görememek beni üzmedi desem yalan olur. Ancak fotoğrafçılık ve fotoğraf baskısı konusunda iyi bir yerde olduğunu düşündüğüm ülkemizin Arles da sergi, etkinlik vs konularında da temsil edilememesini daha çok ekonomik ve benzeri konulara bağlamak geliyor içimden. Festival sırasında Aslı Türker’in Arles’ın Sainte Marie de la Mer adlı sahil kasabasında Çingeneler üzerine yaptığı çalışma sonunda çıkardığı kitap ve Taylan Aygun adlı sanatçının ipek üzerine baskılarını görmek hoş oldu. Dilerim yolları açık olsun.
Fotoğraf kitapları konusunda bir kaç ödül dağıtılıyor festivalde. Festival 3 tane 6 bin euroluk ödül, LUMA Vakfı bir tane 25 bin euroluk ödül dağıtıyor. Bu ödülleri kazananların birkaç yıl sonra Arles’da sergi açtıklarına da şahit oluyoruz ki bu da bana doğal geliyor.
Ödüller, sponsorlar;
Bu kadar önemli bir festivaliniz varsa partner bulmakta kolaylaşıyor anlaşılan. Fransa ve dünyanın en paralı şirketlerini yanınıza alabiliyorsunuz. BMW, Louis Roederer şampanyaları, Pernod Ricard, Le Figaro gazetesi bunların başında geliyor. Pernod Ricard yıllardır fotoğraf sanatına destek veren bir kurum. Paris’te yeni açtığı devasa sanat merkezi ile bu amacını daha da ileriye taşıyacağını göstermiş oluyor. Pernod Ricard Art Mentorship adlı insiyatifin başındaki Antonia Scintilla şöyle diyor; “Uluslararası ölçekte sanatsal işbirliğini teşvik etmek amacıyla oluşturulan Sanat Mentorluğu programı, seçilen sanatçılara kültürlerin, disiplinlerin ve farklı nesillerin sanatçıları arasında işbirliği yapmak ve yaratıcı bir diyalog kurmak için hazırlanmıştır.” Bu tarz yarışmaların genç fotoğrafçılarımız hatta sanatçılarımız için çok önemli olduğunu düşünüyorum. Madame Figaro dergisi de bu sene kadın fotoğrafçılara verdiği ödülleri 5 ten 8 e çıkartmış ve festivalde sergilerini açmış.
Paralel sergiler, yan ürünler; Luma, Arles Off, Collectif du Hérisson;
LUMA vakfı kendi başına bir yazıyı hak eden önemli bir kuruluş. Arles’ın bağrına damgasını basmış. Frank Gehry’ye inşaa ettirdiği bina ve Arles’ın eski tren atölyelerini sergi alanına çevirmesiyle Maja Hoffmann bölgeye çok önemli bir sanat merkezi kazandırmış. İsviçreli bir sanayicinin kızı olan Maja hayatı boyunca dijital eser ve enstalasyon koleksiyonu yapmış.
LUMA Vakfı Arles bünyesinde bir kaç sergi ve Dummy kitap fuarı gibi etkinlikler yapıyor. Bu yıl James Barnor, Etel Adnan ve Julien Creuzet gibi önemli sanatçılara ev sahipliği yapıyor. Tamamen karanlığa gömülmüş bir atmosferde Arthur Jafa’nın “Live Evil” adlı sergisi etkileyici. Miles Devis’in dev boyuttaki görüntüleri bu karalık ortamda müzik ve görüntü dünyası arasında bizi farklı duygulara götürüyor.
Eğitim;
Festivalin eğitim boyutu bu konuya ayrılmış özel bir bina ile kendisini gösteriyor. Arenanın yanındaki eğitim merkezinde 3 ay boyunca her hafta 4-5 değişik önemli fotoğrafçı eğitim veriyor. Önceden kayıt yaptırıp bu fotoğrafçının yaklaşımını öğreniyor, dersini alıyorsunuz. İlk hafta portfolio okumaları var. Arles’da ayrıca Fransa’nın en önemli fotoğraf okullarından birisi var. Ulusal Fotoğraf Okulu (ENSP), 1982’de devlet tarafından kurulmuş ve Fransa’da sadece fotoğrafçılık eğitim veren tek sanat okuludur.
Arles Off daha çok genç yeni çıkış yapan yaratıcı fotoğrafçıları sergileyen paralel bir etkinlik. Collectif du Hérisson ise 60 fotoğrafçının bir araya gelerek oluşturdukları bir oluşum. Ortak olarak 4 önemli galeri ile anlaşmış ve her noktada 5-6 fotoğrafçıya sergi açmışlar. Kooperatif usulü diyebiliriz.
Öne çıkan sergiler;
Bu yıl ülke olarak Hindistan misafir ediliyor. 1978-1989 fotoğrafları adlı sergisi ile Mitch Epstein sergisi Hindistan fotoğraflarından oluşuyor. Fransız küratör Morad Montazani’nin denetiminde İranlı Arash Hanaei’nin sergisi. Serginin adı “Banliyö Hantolojisi”. Hantoloji; Filozof Derrida’nın yaklaşımı olan ve geçmiş bir dönemin öğelerini şimdiki zamana yedirmek için kullanılan bir kavram. 1960-70 li yılların mimarisini dijital teknolojileri kullanarak sabit görüntüler, hareketli görüntülerle bize görsel deneyimler sunuyor.
Frida Orupabo, “Ne kadar hızlı şarkı söyleriz” adlı sergisiyle zenci kadınları değişik konumlarda bize sunuyor. Pierfrancesco Celada “ Hüzünlü olduğumda Mutluluk vadisi trenine binerim” adlı sergisinde beton yığınları ile ormanların sınırlarında dolaşıyor. Sathish Kumar “Köyün çocuğu” sergisinde köyüne ve gençliğine gidiyor. Fotoğraf içinde fotoğraflarıyla Noemie Goudal Phoenix sergisi insanla insan olmayan arasındaki ilişkiye dokunuyor. Felsefi bir yaklaşımla çevreyle olan ilişkilerimizi sorguluyor. Özel hayat ve kimlikle ilgili konuları sorgulayan fotoğraflarıyla Mika Sperling Louis Roederer ödülünü kazanmış. Fotoğrafın ötesine geçmiş, kolaj ve dekupajlarla dedesinin evine gidiyor fotoğraflardan kesip attığı kişinin ensest ilişkilerini sorguluyor. Arles’ın Monoprix adlı büyük alışveriş merkezinin üst katı çok büyük bir sergi alanına dönüşmüş biri kollektif diğeri kişisel önemli iki sergiyi misafir ediyor. Birincisi Lukas Hoffmann’ın büyük format kamerasını elinde dolaştırarak üç ayak üzerine koymadan elinde çektiği sokak fotoğraflarından oluşuyor. Kendisini bir yuvarlak masa toplantısında dinledim, bu işin sanıldığı kazadan zor olmadığını savunuyor. Çektiğiniz insanlara durumu izah etmeniz yetiyormuş. Diğer sergi bize bulutları görüntülemiş çeşitli fotoğrafçıların farklı yaklaşımlarını sunuyor. “Dress code” veya “ikinci deri” adlı sergi Ortiz vakfının dört katlı binasında yine kimlik sorunları ile ilgili onlarca fotoğrafçının işini sergiliyor. Bu binada ayrıca Belçika Fotoğraf Kitapları sergisi de var. Jacqueline Salmon’un sergisi ilginç. Reattu Müzesinde Picasso’lar da dahil birçok önemli sanat eserinin arasına yerleşmiş fotoğraflarından oluşuyor Serginin adı “Ölü Nokta; Perizonium. Perizonium İsa’nın cinsel organlarını örten bez parçasına verilen ad. Salmon bu konuya bir akademisyen tavrı ile gerçek bir araştırma gibi yaklaşmış. Görülesi bir sergi.
Özetle Arles fotoğraf Festivalinde fotoğrafın her alanı temsil ediliyor. Her yıl bazı konular ve fotoğrafçılar öne çıkarılıyor. Ama dokümanter fotoğrafçılık, çevre ile ilgili konular, insani konular, işçi sorunları, eski fotoğraf teknikleri ve deneysel fotoğraf teknikleri her sene yerini alıyor bu festivalde.
İstanbulda yapılan fotoğraf festivali bir kaç teşebbüsten sonra artık yapılmıyor. Oysa güzel bir girişimdi. Bu yıl Arles’a gidemezseniz önümüzdeki yıla programınıza koymaya çalışın derim.
Hepinize fotoğraf dolu bir yaz diliyorum.