Korona döneminde Aydınlanma

Korona döneminde Aydınlanma

Mehmet Ömür

Immanuel Kant (1724-1804)   Orta yolu bulmaya çalışır.

Sokağa çıkamıyoruz sokak şu sıralarda fotoğrafçılığı bitti. 1 saat çıktığımızda çektiğimiz fotoğraflarda yüzler maskeli, ifadeler yok olmuş. Bu durum fotoğrafı seven bir kişiye ne yapar diye düşündüm. Filozof yapacağına karar verdim. Birden aydınlanmaya başladım.

Aydınlanma konusu hep kafamı kurcalamıştır. İnsanlara özgürlüğün yolunu açan “İnsan hakları bildirgesine” kadar yol alan aydınlanma periyodu nasıl gelişti. Kimler başlattı neler oldu. Bu konuda çok güzel yazılar var. Ben de “Bunlardan yararlanarak acaba kendimce bir derleme yapabilir miyim dedim. madem fotoğraf çekemiyorum biraz da aydınlanayım istedim. 

Biraz araştırdım.

İşe İmanuel Kant’la başlanması gerekiyor. Belki de Descartes daha iyi bir nirengi taşı olabilirdi bilemedim. Kant için 1700 lerin ikinci yarısına kadar geriye sarmalıyız. O dönemde aslında birleşik Almanya bile yoktu. Almanca konuşulan bölge Avrupa’da  birkaç beylik  ve  Prusya, Avusturya ve Bavyera gibi bazı büyük devletlerden oluşuyordu.

Kant bireylerin eğitim düzeylerini yükselmesinin sadece bireylere değil topluma da katkısının olacağına inanmıştı. Oysa o dönemin liderleri böyle düşünmüyorlardı. Hatta tam tersine bireylerin eğitilmesinin toplum düzenine zarar vereceğinde hemfikirdiler. İnsanlar eğitimli olduklarında bağımsız olma arzusu içine girecekler, krallara ve aristokratlara bağlı kalmak istemeyeceklerini düşünüyorlardı.

Kant iktidardakilere şöyle diyordu; “Çok endişelenmeyin. Eğer yüksek sınıfın bir üyesiyseniz, aydınlanmadan korkmanıza gerek yok çünkü sonuçta aydınlanma tüm devletin, tüm toplumun gücünü arttırmak için güçlü bir öge olabilir.”

1789 daki Fransız devriminden 5 yıl önce Kant 1784 te “Aydınlanma Nedir” adlı çok kısa eserini yazıyor. Kant orta yol bulma, denge peşinde. Aynı yıllarda Jean Jacques Rousseau’da sahnede ve farklı bir yoldan düşüncelerini dile getiriyor. Kanttan farklı düşünüyor. Ancak Rousseau Kant’ın aksine düşünceleri içinde tezatlar taşıyor. Rousseau’da birçok metin yazıyor. Bu iki metin dünyayı kültürel, siyasi ve ekonomik olarak değiştirecek güçte düşünceler taşıyor ve bunda başarılı da oluyor.

Aydınlanmanın  tanımını şöyle yapabiliriz: Aydınlanma dünyayı insanoğlu için daha iyi bir yuva haline getirme projesidir. Bunu nasıl yapabilir? Mantık kullanma yoluyla yapabilir. Mantık kullanma diyince işin içine bilim, eğitimi ve özgürlüğü de katmak gerekecektir. Ancak bu yollarla dünya daha konuksever bir yuva haline gelebilir. Aydınlanma aynı zamanda sosyal bir harekettir. Bu yönde Voltaire’i anmadan geçmemek gerek. Voltaire bu noktada “Ecraser l’infame” yani “Alçaklığı ezin” buyurmuştur. Aslında demek istediği saçmalıklardan ve gelişmenin önüne geçenlerden kurtulun demek istemiştir. Ama birçok gazeteci ve ikinci derecedeki entellektüel bunu gücü elinde bulunduran insanlardan kurtulun olarak algılamışlarıdır veya öyle algılamak istemişlerdir.

kant felsefede orta yolu bulmak isteyen bir düşünürdür. Hem pastam dursun hem de karnım doysun demektedir. hem mantığı ve bilimi savunur hem de inanç ve inanışa yer verir.

Plato’dan Kant’a kadar gelen felsefe tarihinde “ İdeal ve reel arasında nasıl bir bağlantı kurabiliriz?” sorunu filozofları fazlasıyla meşgul etmiştir.

Platon için her şey ideal biçimlerle ve onların reelle bağlantısıyla ilgiliydi.

Oysa Kant mantığı savunur, bilimi savunur, yeni bir tür aydınlanmayı savunur.

Ayrıca inanç için de yer yaratır, inanışa da yer bırakır.

Kant’ın Descartes’dan etkilenmiş olduğu besbellidir. Descartes “Düşünüyorum, öyleyse varım.”dır. Şüphecilik mücadelesinin başlangıcı Descartes ile gerçekleşti diyebiliriz.

“Düşünüyorum, öyleyse varım.”Bununla ne demek istemiştir? Demek istediği, Descartes etrafındaki her şeyden şüphe edebilirdi. Her şeyi sorgulayabilirdi. Oysa ingiliz düşünürlerden Descartes’den etkilenmiş olan Locke “Hissediyorum, öyleyse varım.” demiştir. Locke şüpheciliği uzak tutmanın yöntemini deneylerle öğrenmeye bağlar.  Böylece daha fazla tecrübe kazanılacaktır . Deneyim ise bilgiye yol açacaktır.

Locke’nin ardından İngiltere’de David Hume ortaya çıkar ve “Deneyim aslında bilgi vermez” der. “Sadece size alışkanlık kazandırır” der. Bu bizim deneysel şüphecilik diyebileceğimiz yeni bir tür düşünce tarzıdır ve Kant’ı endişelendirmiştir.

Bu nedenle Kant temel felsefi çalışmalarını yazarken, Descartes’ın akılcılığı ve Locke ve Hume’un deneyciliği arasında orta yolu tutmaya çalıştığını itiraf eder. Kant’ın çok karmaşık bir düşünür olduğunu anlıyor ve onu anlamakta zorluk çektiğimi fark ediyorum doğrusunu isterseniz.

Yazdığı şu kitapları okumaya da hiç niyetim yok. Filozof olma ihtimalim sıfıra yakın. Saf aklın eleştirisi, Saf mantığın eleştirisi ve Yargı yetisinin eleştirisi kitaplarını okuyabilen zaten başka bir boyuta taşınmış olur.

Kant’a göre bizim dünyanın bir yanı olan bilgilere sahip olduğumuzu anlamak önemlidir. Kant bu yanı fenomenal taraf olarak adlandırır. Fenomenler, gözlüklerimi takıp dünyayı nasıl gördüğümüz, dünyayı nasıl algıladığımızla ilgilidir. Gözlüklerimiz aklımızdır ve dünyayı bize mantıklı gösterir. Bize dünyayı uzay ve zamanda veya diğer kategorilerde organize eder. Kant’a göre bilgi aklımızın dünyayı mantıklı bir yer olarak inşa etmesine yarar.

Bu yolla tahminlerde bulunabiliriz, yıkılmayan köprüler yapabiliriz. Zamanı doğru gösteren saatler yapabiliriz. Bunların hepsi fenomenler dünyası hakkındadır.

Sonra başkaları “Ama bu gerçek dünya mı?” diye itiraz ederler.Kant ise akıl olmadan dünyayı anlamak mümkün olmaz der. Der demesine ama şunu da ekler, “Ama aklımın algılamadığı yerlerde bir şeylerin olduğunu da biliyorum.”

İşte bu diğer tarafta da inançlar vardır. Bu taraf da numenal taraf der.

Bu diğer tarafta ruhun ölümsüzlüğüne, kurtuluşa, Tanrı sevgisine, inandığımız dünya vardır. Bunu dünyayı bilimle çürütmek mümkün değildir. Bilimle kanıtlamak da mümkün değildir. Kant bu iki dünyanın birlikte var olabileceğine inanmıştır. İkisi arasında bir yol tutturmuş gitmiştir.

Kant demiş de demiştir. “Aydınlanma inancı tehdit etmiyor çünkü inanç şeylerin kendisiyle ilgilidir ve bunu kalbinin derinliklerinde hissedebilirsin” demiştir.

“Kendimizi bu toyluktan kurtarmalıyız

“Aydınlanma insanın kendini mahkum ettiği vesayetten kurtulmasıdır.”

“Bilmeye cesaret edin ve kendi aklınızı kullanma cesareti gösterin.”

Ben de şöyle diyorum; “ Ben ne zaman sokağa çıkıp maskesiz insanları fotoğraflarını çekebileceğim? 2021? 2022? 2023? ????”

Kant’a göre aydınlanma size olgunluk, özerklik ve basitçe kendiniz adına düşünme yetisi verir. Kant göre bu durum çok değerli entellektüel ve ahlaki bir yetenek ve kapasitedir.

Şu Coronavirüs salgını sizce ne zaman biter?