Fotoğraf okumaları
Fotoğrafları okuma konusunda incelediğim bir kaç makaleden yararlanarak başka bir yaklaşım daha önermek istiyorum.
Aşağıdaki şu maddeleri göz önünde bulundurup farklı bir yaklaşımla fotoğrafı okumaya çalışabiliriz. Fotoğrafçılar ve izleyiciler arasında belirli bir fark vardır: Biz fotoğrafçılar, fotoğrafta gözle görülenden daha fazla birşeyler olduğunu biliyoruz.
Fotoğrafçılar fotoğrafları eleştirmeyi sever – kasıtlı olarak fotoğrafın şu ya da bu şekilde nasıl geliştirilebileceğine dikkati çekmeye çalışırlar. Peki biz izleyiciler bir fotoğrafa yüzde kaç bakıyor ve fotoğrafın içinde kaybolmamıza izin veriyoruz? İçerik oluşturucunun iletişim kurmak istediklerini gerçekten değerlendirmek için ne kadar zaman ayırıyoruz?
Şahsen, fotoğraf okumaya daha fazla zaman ayırmaya gerek olmalı diye düşünüyorum.
1. İlk İzlenimler: Ne fark ediyorsunuz?
Bir resim bin kelimeye bedel olabilir, ancak bu resim size ne diyor? Tüm öğeleri toplu olarak bir inceleyin ve bu gözlemlerinizi bir anlığına unutun. Daha spesifik ayrıntılara bakmaya başlayın, ardından düşündüğünüzde ilk izlenimlerinizin her zaman doğru olmadığını anlayıp şaşırabilirsiniz.
2. İçeriği değerlendirin
Bu fotoğraf ne zaman çekilmiş? Sadece günün hangi anında çekildiğini değil, olayı da belirleyin. Farklı kültürler söz konusuysa, anlatılan hikaye de etkilenecektir.
3. İlişkiler: Konunun kendisi veya konunun izleyicile ilişkisi
Resimdeki insanlar hakkında neler söyleyebilirsiniz? Birbirlerine ne kadar yakınlar? Birbirleri hakkında ne hissediyorlar? Ayrıca izleyici olarak konu ile aranızda bir şey olup olmadığını da düşünün. İçinden almanız gereken duygular var mı? Ne hissediyorsunuz? Konuya ne kadar hassassınız?
4. Kavramlar: Eylemler ve bağlantılar
Bazen bir fotoğraftaki ince ayrıntılar mesaj üzerinde dinamik bir etki yaratabilir. El hareketleri, bakışların yönü, vb. Tüm bu detaylar görüntünün mesajı hakkında ne anlatıyor?
5. Görünüm: Sizi katılımcı olmanızı sağlıyor mu?
Güçlü fotoğraflar genellikle bizi basit izleyenden çok daha fazla içine çeker ve katılımcı yapar. Bu fotoğrafla ilgili izleniminizi ve hissinizi nasıl etkiler?
6. Fotoğrafın Yönü Sizi nereye götürüyor ?
Bu soru göz akışı ile ilgili. Tüm incelikleri ve ayrıntıları değerlendirdikten sonra, görüntünün genel mesajını veya fikrini desteklemek için öğeler nasıl bir araya geliyor bunu da düşünün. Ne görüyorsunuz? Hangi sonuçlara varıyorsunuz?
Genellikle fotoğrafta ilk bakışta görülmeyen ve gizlenen sırları ortaya çıkarmak biraz egzersiz gerektirir, aslında sanatı heyecanlı yapan şey de budur? Sanat üzerinde düşünmek ve ilgilenmek hoşa gider.
Fotoğrafçı olarak fotoğraflarımız her zaman yaşam deneyimlerimizden doğar ve sadece fiziksel olarak değil, estetik, politik, politik veya ideolojik olarak da beğenelim beğenmelim bakış açımızı yansıtır.
Fotoğrafın fotoğrafçıların kararlarını belirgin hale getirme derecesi ve bunun genel anlam üzerindeki etkisi değişebilir. Sonuç olarak, bir fotoğrafı okuma şeklimiz yalnızca fotoğraftaki nesneleri ve bağlamını anlamamıza değil, aynı zamanda yazar hakkındaki anlayışımıza da bağlıdır.
Her fotoğrafçı yarattığı fotoğrafın yazarıdır.
Dolayısıyla , fotoğrafçının çalışmaları bir yazarın veya müzisyenin çalışmaları kadar bir stilin, bazı etkilerin ve fotoğrafik söylemin toplamı olabilir.
Fotoğraf kitapları, galeriler veya dergiler aracılığıyla tükettiğimiz fotoğrafçılık kendi tarzımızı ve sanatsal gelişimimizi büyük ölçüde değiştirebilir.
Fotoğrafçı olarak “fark ve benzerlikler” ile yeni bir fotoğraf dili veya söylemi yaratabiliriz.
Yüz ifadeleri gibi küçük farklılıklar bile belirli bir kadraj sayesinde daha büyük etkiye sahip olabilir.
Fotoğrafçılığın tüm konuları ile olan ilgimiz bizi fotoğrafçı gözümüzü ve görsel dilimizi şekillendirir. Bu anlayışımız ve bakış açımız görüntünün kendisi ile görüntüdeki anlamı nasıl okuduğumuz arasındaki farkı belirginleştirir.
1955 yılında Alfred Stieglitz’in New York’ta organize ettiği “İnsan Ailesi Sergisi” sergisinde 503 fotoğrafı ‘yaratma, aşk, doğum, iş, ölüm, barış, demokrasi, adalet’ olarak sınıflandırdı. O gün için temaya göre bu gruplama doğaldı. Oysa bugün fotoğrafçılar genellikle çalışmalarını “belgesel fotoğraf” veya “sanat fotoğrafı” olarak belirliyorlar ve bir fotoğrafı kendi referans koşulları, kendi türü ve kendi normları çerçevesinde okumaya çalışıyorlar.
Bazı fotoğrafçılar ise bir fotoğrafı dünyanın soyut bir görüntüsü olarak değerlendirmeyi yeğliyorlar. Bazı fotoğrafçılar ise bilinçli olarak, fotoğrafın doğrudan anlaşılmasını zorlaştırarak fotoğraf okumasını kafa karıştırıcı hale getirmeyi tercih ediyorlar.
En nihayetinde bir fotoğraf, belirli bir durumda fotoğrafçının seçiminin göstergesidir.
Fotoğrafa baktığımızda “Denotation” yani görünen ve “Connotation” yani çağrışımsal yönler olduğunu anlarız.
Studium ve punctum da sanatta yeri olan kavramlarıdr. Studium ilk bakışta gördüğümüze gönderme yaparken punctum ayrıntıdadır, gözümüze takılan küçük bir şeydir.
Tüm bu yöntemlerin ve fotoğrafı yazanın veya yapanın rolü hakkında düşünmek, bu anlamları bizim için daha görünür hale getirir ve sorular sormamıza yardımcı olabilir.
Bununla birlikte, fotoğraf okumaları bizi fotoğrafçılığa eleştirel bakmaya, fotoğrafçının kendi deneyimlerini görüntüye nasıl aktardığını aramaya da zorlamalıdır.
Fotoğrafçının kendi bakış açısı, yaşam deneyimleri ve önyargıları çalışmalarını nasıl etkiler? Bunu anlamaya çalışmalıyız.
Fotoğrafı okuyan kişi, fotoğrafçısı kadar içeriğine de anlam katabilir.
İzleyicinin kültürü ve yaşam deneyimleri fotoğrafçıların düşüncelerini yansıtıyor mu yoksa çatışıyor mu?
İzleyicinin bakış açısı farklı bir görüşe ve mesajın farklı anlaşılmasına neden olur mu? İşte bu belirsizlikler fotoğrafı tartışmaya açar ve yine bu nedenden dolayı fotoğraf heyecan verir.