Elliot Erwitt
Paris’te bir Amerikalı
İzis, Doisneau, Ronis, Riboud, HCB (Henri Cartier Bresson), humanist akımın öncüsü isimler… Sokaklarda dolaşırken, ellerinde genellikle bir Leica, dünyaya insancıl bir bakışla bakıp, hassas kağıt üzerine kayıt geçen ustalar. Çoğu İkinci Dünya Savaşı sonrası Paris sokaklarını, banliyölerini fotoğraflayan Fransızlar … ‘Instant decisif’ yani ‘karar anı’ denilen kavramı ortaya atanlar…
Bu Fransızlardan bazılarından yazılarımızda söz ettik. Diğerlerine de teker teker sıra geliyor. Sırada Jacques Lartigue, HCB ve Robert Cap var. Bir kez Paris’te sergisini yakaladığımız, bu akımın Amerikalı bir temsilcisine takılalım.
Elliott Erwitt dünyaya siyah beyaz ve gri tonlarından bakan, ama bakmakla kalmayıp ikon fotoğraflarını da fotoğraf tarihine bırakan önemli bir fotoğrafçı.
Paris’te Rus anne babadan doğup çok küçük yaşta Amerika’ya göçen Erwitt önce karanlık odada çalışır. Daha sonra Los Angeles ve New York’ta fotoğraf ve sinema eğitimi alır. 1948’den itibaren dönemin en önemli fotoğrafçılarıyla yan yana durur. Fotoğraf akımı yaratan Edward Steichen, Robert Capa ve Roy Striker, Erwitt’in ilk fotoğraflarına hayran kalır ve onu kanatları altına alırlar. Fotoğraf tarihinde önemli yer tutan ve ünlü fotoğrafçıların içinde bulunduğu ‘Farm Security Administration’ organizasyonunda çalışır. 1949’da Fransa ve İtalya’yı turlar. Ardından 1951’de askerlik görevi için yeniden Almanya ve Fransa’ya gider. Askerde fotoğrafçı olarak görev yapar. En güvendiği makinesi orta format Rolleiflex’dir. Kariyeri uzun ve çok verimli olur. Capa ile Magnum ajansına girer. Yıl 1953’tür. 1968’e kadar üç dönem Magnumun yöneticiliğini üstlenir. Bu yıllar Magnum’un Magnum olduğu yıllarıdır. Yaşamı boyunca belgesel, fotoröportaj ve reklam alanlarında dolaşır durur ve 20 kitaba imza atar. 84 yaşına geldiğinde hala aktiftir, fotoğrafa hizmet etmektedir. Fotoğrafları dünyayı dolaşır durur. Che Guevera’yı, J.F Kennedy’yi, Jackie Kennedy’yi, Cassius Clay’in ünlü boks maçlarını çeker. İkon fotoğrafları arasında Marlyn Monroe’ninkileri de unutmamak gerekir. Köpek fotoğrafları ise onun imzası sayılabilir.
HÜZÜN VE MUTLULUK
Elephant Paname denilen sergi alanı üç katlı Paris’in yeni sergi mekanlarından. Üç katlı saray yavrusu bir binada bulunan Elephan Paname’ın birinci katında dünyanın bir numaralı sommelier’si seçilen Enrico Bernardo’nun restoran var. Şu anda dünyadaki en önemli fotoğrafçılarımızdan 5 yıl önce kaybettiğimiz Gökşin Sipahioğlunun sergisi olan bu mekanda 4 yıl önce Elliott Erwitt’in az görülmüş fotoğrafları ile Parislilere sürpriz yapmıştı.
Ewitt’e göre hüzün ve mutluluk birbirine benzer. Belki de bu nedenle Erwitt’in fotoğrafları bu kadar şaşırtıyor insanı. Bu kadar naif bir fotoğrafla bu kadar düşündürücü ve derin anlamlar taşıyan bir fotoğrafı yan yana görmek heyecan yaratıyor. Birçok fotoğraf insanın yüzünde gülümseme bırakıyor. Erwitt yaşamla dalga mı geçiyor?
Çoğu fotoğrafı şiirsel, insanı derin rüyalara daldırıyor ve hiç tartışmasız bu fotoğraf dehası ve görsel yaratıcı insana şapka çıkartıyorsunuz.
Merak edenler Elliott Erwitt’in teNeues yayınlarından çıkan ‘Personal Best’ adlı eserini inceleyebilir. Kitapda çok zengin bir fotoğraf serisi var.
DERİN İÇERİK
İnsan ustanın fotoğraflarına bakmaya doyamıyor. Altı yıl önce Maison Europeenne de la Photo’da sergisi açılan Erwitt’in her yıl sergisi açılsa insan sıkılmadan gidip tekrar tekrar hayranlıkla seyredebilir, diye düşünmeden edemiyorum.
“İyi fotograf nedir? Güzel fotoğraf nedir?” soruları da aklım sokan kişidir Erwitt. O konuyu da irdeledik zaten. Şimdi burada Erwitt’in sanatına baktığımızda başka birçok sanatçıda yaşadığımız sadece “Kötü değil” demekle kalmıyoruz. Çok daha da öteye gidiyoruz. Değişik sanat alanlarında olduğu gibi, Picasso’nun resimlerine, Giacometti’nin heykellerine nasıl bakıyorsak Erwitt’in fotoğraflarına da öyle bakıyoruz. Her fotoğrafında yakalanmış derin bir içerik var, derin bir “Şey” var.
1970’li yıllarda sinema dünyasına geçen Erwitt bir çok belgesel filme de imza atmıştır.