A Travers

Hangi fotoğrafı çekmeli? Çekmeli mi, çekmemeli mi?

“İyi fotoğraf çekilir”  ve “Fotoğrafın sınırları” başlıklı yazılarımdan sonra fotoğrafın yolculuğu ile ilgili üçlemenin son yazısına geldim. Fotoğrafın geçirmekte olduğu evrimle ilgili biraz daha inceleme yapmak istedim. Aslında fotoğrafın ve fotoğrafçılığa yaklaşımın değişime uğradığını, fotoğrafla biraz ilgili herkes görüyor. Geçmişin, boynunda Nikon F3 veya F4 makinesiyle her an deklanşöre basmaya hazır fotoğraf emekçisi artık tarihin tozlu sayfalarında yerini aldı. Şimdilerde cep telefonları veya dijital aynasızlarla iş tutan Magnum fotoğrafçılarından bahsediliyor.

Fotoğraf her yere girdi. Görsel malzeme olmaksızın yaşam geçmiyor. Herşeyin daha çok üretilip daha çok tüketildiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu süratli ve sürekli üretim ve tüketim zinciri fotoğraf için de geçerli. Eskiden fotoğrafçılar, “Resim gibi” fotoğraflar çekerdi. Karar anı yani ‘decisiv moment’ ya da ‘instant decisif’ denilen bir kavram vardı. Bugün bu kavram eski önemini taşımıyor, fotoğrafçılar fotoğraf avı peşinde değil artık. Eskiler bu fotoğraflardan kelebek gibi avlar ve en iyilerinden sergi açmak isterlerdi. Günümüzde sokakta boynunda Nikon veya Canon ile dolaşanlara sadece turist gözüyle bakılıyor.

Peki günümüz fotoğrafçıları artık nereye geldi ve ne yapmak istiyorlar?

Günümüzde milyarlarca kare enstantane fotoğrafı çekilip, aile, arkadaş, eş dost görüntüsü oluşturulan bir dünyada gerçek fotoğraf profesyonelinin, gerçek fotoğraf sanatçısının yeri nerede durmaktadır?

Bugün fotoğrafla ciddi ciddi uğraşan fotoğrafçılar bir konu seçiyor, onu derinlemesine inceliyor, bütçesini hesaplıyor, çekimleri kolaylaştıracak kanalları saptıyor, doğru yer ve zamanı buluyor, gerektiğinde işbirliğine girip üretimini güçlendiriyor, yaratıcılığını da biledikten sonra çekimlerini yapmaya başlıyor. Tesadüfün peşinde koşmaktan vazgeçti günümüz fotoğrafçısı, “tesadüf eserlerini” istemiyor artık. Bilinçli olarak hedefine kilitlenip oradan istediği fotoğrafları çıkartıyor. Yani günümüz klişesiyle “fotoğraf çekmiyor, fotoğraf yapıyor”.

Ama işi bu kadarla da bitmiyor, ardından ‘editing’ veya postprodüksiyon dediğimiz bilgisayar önü işleri geliyor. Fotoğraflarını taçlandırmak için bilgisayar başında onları cilalıyor. Bitmedi; fotoğraf seçiyor, nasıl basılacağına ve baskı kalitesine karar veriyor. Baskıları bilfiil takip ediyor, onları sunmayı düşündüğü ve beğendirmeye çalışacağı kişileri tesbit ediyor. Görüldüğü üzre uzun, zahmetli ve sancılı bir süreç. ‘Bas çek’ günleri bitti. Entelektüel çaba şart. Teknik üstünlük de yetmiyor artık. Yeni fotoğraf makineleri artık mükemmele yakın teknikle fotoğraf oluşturduklarından geniş teknik bilgi de şart değil. Ama fotoğrafçıdan, fotoğraf sanatçısından ‘yenilik’ bekleniyor. ‘Trendy’ fotoğraflar baş tacı ediliyor. Düşünülmğş fotoğraflar yakalanmış fotoğrafların önüne geçiyor. Zaten sanatın teknikteki mükemmellikten çok özgünlüğe önem verdiğini epeydir biliyoruz.Fotoğraf sanatçısının da konusuna hakim olması gerekiyor. Çünkü sanat ucu açık bir kavram.

Globalleşme ve internet sayesinde dünyanın her noktasından gelen görseller nedeniyle görmediğimiz, bizi şaşırtan yer neredeyse kalmadı. Bir fotoğrafın dikkatimizi çekebilmesi için gerçekten özgün olması gerekiyor. Entelektüel boyut taşımalı. Gezi fotoğrafları, siyasal içerikli fotoğraflar, fakir edebiyatını öne çıkaran fotoğraflar artık yavaş yavaş dönemini tamamlıyor. Estetik, aşırı satüre, net, dengeli, iyi kadrjlanmış “GÜZEL” fotoğraflar dört bir yanımızı sarmış durumda, ama artık onlar bizi pek de ilgilendirmiyor. İşte o zaman önümüze “Ne çekmeli” “Nasıl çekmeli” soruları gelip dayanıyor.

Sanat dalları günün birinde içerik ve şekil açısından gelip duvara tosluyorlar. Resim figüratif, abstre, monokrom vs gibi yeni akımlara açılıp tükendi. Fotoğraf nisbeten yeni bir sanat dalı, henüz tıkanmadı ama nefes darlığı başladı. Çünkü çok fotoğrafçı, çok fotoğraf ve daha da çok zorlama var. Tabii ki bir sanatseveri tek bir kareyle de etkilemek olası. Ama bir fotoğraf sanatçısı olarak tek fotoğrafla sanatseverleri nasıl etkileyebilirsiniz? Bunu hiç düşünüdünüz mü?

Herkesin fotoğrafçı olduğu, fotoğraf sanatının da diğer sanat dalları gibi sınırlarının sürekli genişleyip daraldığı bir dünyada günümüz fotoğraf sanatçısı ne yapıyor, ne yapmalıdır? Ben biraz bunu anlamaya çalışmak istedim. Bir fotoğrafa baktığımızda “Bu fotoğraf filanca fotoğraf sanatçısının eseridir” dedirten şey nedir? Böyle özgün fotoğraflar nasıl üretilir? İşte esas soru budur! Olmak ya da olmamak (fotoğraf ve ve fotoğrafçı anlamında). Çekmek ya da çekmemek, işte bütün sorun budur.

Benim fotoğrafımın diğer fotoğraflardan ayrılabilmesi için artık proje bazında çalışmam gerekiyor. Öyle bir projem olmalı ki, bu proje romancının kalemi gibi, konusu gibi, kurgu tekniği gibi “özgün” olmalı. Konuma göre ışığımı, çalışma ortamımı uygun seçmeliyim.

Sonuçta yaratıcı fotoğraf sanatçısı bir araştırmacı gibi sabırlı ve uzun soluklu ve iyi bir gözlemci olmalıdır. Ancak bu özellikleri sayesinde amatör fotoğrafçılardan ve fotomuhabirlerden ayırdedilebilir. Çünkü günümüzde fotoğraf Boltanski’nin dediği gibi “fotoröportajdan ibaret” değil. Amatör fotoğrafçınında kafasında konusu vardır, ama bir süre sonra sıkılır ve onu terkeder.

İşte burada Gültekin Çizgen’in ‘fotoğrafça’ sözü devreye girer. Fotoğraf sanatçısının fotoğrafça söylediği sözleri ve yazıları olmalıdır. Bu yazıların sonuna da fotoğraf sanatçısı fotoğrafça bir imza atmalıdır. Günümüzde ülkemizde hala fotoğraf sanatı sanatseverlerimizin gözdesi olmadı. Ufak ufak meraklı sanatseverler fotoğrafa ilgi göstermeye başlasa da daha çok yol olduğu anlaşılıyor. Fotoğraf satın alan sanatseverler de bir tane alıyor şimdilik. Bir tane fotoğraf alıyorlar ama bu fotoğraf daha çok fotoğraf galerilerinin tanıttığı, bir proje üzerinden sergisini açmış fotoğrafçıların serilerinden fotoğraf oluyor. Ve biz o fotoğrafı gördüğümüzde fotoğraf sanatçını da birlikte anımsıyoruz.

Geçenlerde galeri sahibi bir dostun yanında oturuyordum. Portfolyosunu göstermek isteyen bir fotoğraf sanatçısı yanına geldi ve dosyasını açtı. İçinde üç manzara, beş nü, iki portre ve birkaç tane de sokak fotoğrafı vardı. Hepsi de güzeldi. Ama sadece güzel fotoğraf çekmek artık sanat galerisi sahiplerini ve sanat eleştirmenlerini ilgilendirmiyor. Onları tatmin edebilmek, onlardan tasdik alabilmek için fotoğrafça imzamızı göstermemiz gerekiyor. Örnek vermek gerekirse fotoğrafça yazımız Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes film festivallerinde ödüllere doymayan yavaş, karanlık, güçlü konulardan oluşan kendine has sinemacılığı gibi olmalı. Veya daha ilk notalarından tanıdığımız bir Ferhat Göçer müziği gibi olabilir.

Proje kavramı satın alınan fotoğrafın ardındaki başka değerleri de beraberinde getirir. Gelişmiş ülkelerde sadece fotoğraf posterleri satan dükkanlar var. Bu dükkanlardan çok güzel bir Eyfel Kulesi veya New York şehir fotoğrafı alabilirsiniz. Ama aldığınız sadece beğendiğiniz bir fotoğraftır, böyle bir fotoğraf aldığınızda fotoğrafçıyı önemsemediğiniz anlaşılır. Oysa aldığınız fotoğraf onlarca, yüzlerce fotoğrafçı tarafından binlerce kez fotoğraflanmış bir karedir. Sanat galerisindeki bir sergiden tek bir fotoğraf aldığınızda ise, fotoğrafçıyı önemsediğiniz, o fotoğrafla birlikte arkasındaki hikayeyi ve bir imzayı satın almış olduğunuzu anlıyoruz.

Bu durum bazen doğru olmayabilir. Bazı galerilerdeki fotoğraf sergilerinde serginin düşünce temelinde geçerli olduğunu görüyoruz ama fotoğrafın kalitesi, baskısı, çerçevesi gibi bazı özelliklerinin baştan savma olduğunu da anlıyoruz. Böyle bir durumda fotoğrafların etkisi ve değeri azalmaktadır. Bazı projeler ise ilk ortaya çıktıklarında etkileyici oluyor, ama tekrarlandıkça değerlerinden yitiriyorlar. Değişik ülkelerde çekilmiş posta kutuları, trafik işaretleri, tuvalet kapıları gibi seriler bir yerden sonra sıkıcı gelmeye başlıyor. Oysa fotoğraf serisinin anlattığı hikaye şiirsel olmalı, fotoğraflarda teknik açıdan ve baskı kalitesi açısından mükemmeli arıyor olmalılar.

Bu kavramların ışığı altında artık son yıllarda soğuk tek düze serilerden uzaklaşılmaya başlandı. Onun yerine şaşırtan, kaotik, düzeni ve düzensizliği içinde barındıran ayrıca fotoğrafça bir dili de olan seriler ortaya çıkmaya başladı. İşte bu yüzden proje üretmek yaratıcılık dışında zaman ve maddi olanaklara da ihtiyaç göstermeye başladı. Artık fotoğraf projeleri entelektüel, psikolojik ve teknik açıdan çok iyi olmak zorundalar.

Proje denilince ne anlamalıyız? Kaç fotoğraf lazım?

3 fotoğraf triptik oluşturur ama bir projenin anlamlı bir şey söyleyebilmesi  için en az 7-8 en fazla 20 fotoğraf civarında fotoğraf serisi olması gerekir. Roman vatandaşlarla ilgili bir proje hazırlamak istiyorsanız Koudelka’nın işlerine bakmadan paçaları sıvamamanızı öneririm. Konunun bir başlangıcı, bir gelişimi ve bir sonu olmalı. Bir mantığı olmalıdır. Uyum olmaldır. Ama uyum denilince birbirini tekrarlayan aynı objenin sağından solundan çekilmiş 8 fotoğraftan bahsetmiyorum. Bu tekrarlamalar sadece sıkıclıktan başka bir şeye yaramaz. Tek tek değerli ama birlikte daha da çok şeyler söyleyen, ifde eden serilerden bahsediyorum.

Kullanılan malzemede önemlidir. Her projeyi anyı fotoğraf makinesiyle çekmek uygun olmaz tabii ki. Holga veya oyuncak fotoğraf makineleriyle bilinçli olarak hatalı fotoğraflar kabul edersiniz ki her konuya uymaz. Belki 3 boyutlu kameralar, balık gözü veya güzenlik kameraları gibi değişik ve  yeni teknolojiler ilginç proje üretmenize yardımcı olabilir.

Eğer konu kaldırıyor ve iyi düşünülmüşse aynı proje içinde siyah beyaz ve renkli fotoğraflar kullanılabilir. Hatta değişik formatta baskılar da konulabilir yeter ki anlamlı olsun. Hindistan seyahatinde çekilmiş birbirinden güzel portre, gün batımları, manzara ve an fotoğrafları karışık bir şekilde tabii ki bir proje veya seri oluşturmazlar.

Bir seyahat projesinde anlamlı bir seri oluşabilmesi için bakış açısının, konuya uzaklığın, teknik ve tarzın uyum içinde olması gerekir. Seyahat boyunca sağa sola objektifi doğrultup fotoğraflar çekerek bir proje oluşturmak da mümkün değildir. Objektifiniz şart değilse bile bir birine yakın açılı objektiflerden olmalı veya hep aynı objektifle çalışmalısınız.

Fotoğrafların seçimine çok vakit ayırmalısınız. İngilizce adıyla editing veya postprodüksiyon bir projenin ana damarıdır. Hangi fotoğraf daha iyidir bunun kararını vermek kolay değildir. Bir felsefi yaklaşım gerekir. Sonuçta fotoğraf bir seçimişidir. Konunuzu seçtiniz, kameranızı, lenslerinizi, ayarlarınızı seçtiniz. Peki, çektiğiniz fotoğraflar arasından sergilenmeye layık en iyi fotoğraflar hangileridir? onları nasıl seçeceksiniz? hepsi sizin bebekleriniz.. Seçilmiş, basılmamış bir fotoğraf yoktur diye düşünüyorum. Hard disklerinizin yüzbinlerce fotoğrafla dolu olması beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor.

İyi fotoğrafçıların en iyi % 1 fotoğrafını gördüğümüzü biliyor muydunuz bilmiyorum.  Seçim yaparken önce teknik olarak sorunluları atıp ardından estetik olarak iyi olanlarını bir kenara koymalı ve bir süre üzerine yatmalıdır. Beklemenin sonra tekrar değerlendirmenin hataları azaltmaya katkısı büyüktür. İyi projeler aceleye getirilmemiş projelerdir. Esas baskı öncesi bir ön baskı alıp durumu gözden geçirmekte yarar olabilir. Fotoğraflarınıza metin yazmak projenize olumlu katkıda bulunabilir. İyi bir yazar değilseniz bile işe yarayabilir.

İşte size güncel fotoğraf sanatçılarından örnekler içeren bağlantılar. Bunlara ve daha başka birçok günümüz fotoğraf sanatçısının fotoğraflarına bakarak ilham alabilir ayrıca kopyacılığa düşmemeyi de öğrenebilirsiniz.

İşte size Marinus Wieten’in çok sıradan bulutlar gibi basit bir konudan güzel bir serisi:

http://clicks.aweber.com/y/ct/?l=A5DFQ&m=3dNAlRWLs.zVyiE&b=UFaldKkeK_MurPqBlMjSLA

ve diğerleri

http://www.huffingtonpost.com/2014/04/11/paris-photo-show_n_5121753.html

http://flavorwire.com/274688/15-exciting-contemporary-photographers-you-need-to-watch

https://www.lensculture.com

http://www.photography-now.net/contemporary/contemporary_photographers.html

Fotograf denilince tarihe adını altın harflerle yazmış usta fotoğrafçıları şuraya sıralam gerekirse; Ansel AdamsRichard AvedonWerner BischofBill BrandtHenri Cartier-BressonImogen CunninghamLewis CarrollWilliam EgglestonElliott ErwittRalph GibsonErnst HaasFrank HorvatJacques Henri LartiqueRobert MapplethorpeMary Ellen MarkJay MaiselJoel MeyerowitzJeanloup SieffEdward WestonEdward BurtynskySebastian SalgadoDan BurkholderJohn Paul Caponigro, Koudelka ve başkaları. Böyle bir liste oluşturmanın zorluğunu anlarsınız.

Bu eksik listeyi seçilmiş en büyük 55 fotoğrafçı listesiyle tamamlayalım.

http://www.digitalcameraworld.com/2012/07/17/famous-photographers-the-55-best-photographers-of-all-time/

Bir de istikbal vadeden daha yeni sağlam fotoğrafçılardan oluşan şu 50 lik listeye göz atın. Ne demek istediğimi belki anlayacaksınız..

http://www.hongkiat.com/blog/50-great-photographers-you-should-know/

Sonuç olarak fotoğraf üzerine bu kadar kafa patlattıktan sonra vardığım nokta şudur. Belki siz gülüyor, boşa kafa patlatmışsın bunları biz zaten biliyorduk diyorsunuz ama olsun… İşte;

1- ‘İyi’ fotoğraf diye bir şey yoktur. Herkesin iyi fotoğrafı kendisinedir. Belki bünyesinde belirli kriterleri barındıran güzel fotoğraftan bahsedilebilir.

2- Fotoğrafa sınır çizilemez. Fotoğraf bir ‘TAM’ sanattır, sınırlarını ancak ve belki siz kendiniz için çizersiniz, çizebilirsiniz.

3-Fotoğraf sanatında bir yerlere gitmek istiyorsanız artık bir konu seçip proje bazında çalışmanız gerekir yoksa fotomuhabir olursunuz.